SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

TIB BAHSİ

<< 3889 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ حَدَّثَنَا شَرِيكٌ ح و حَدَّثَنَا الْعَبَّاسُ الْعَنْبَرِيُّ حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ أَخْبَرَنَا شَرِيكٌ عَنْ الْعَبَّاسِ بْنِ ذَرِيحٍ عَنْ الشَّعْبِيِّ قَالَ الْعَبَّاسُ عَنْ أَنَسٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَا رُقْيَةَ إِلَّا مِنْ عَيْنٍ أَوْ حُمَةٍ أَوْ دَمٍ يَرْقَأُ لَمْ يَذْكُرْ الْعَبَّاسُ الْعَيْنَ

 

وَهَذَا لَفْظُ سُلَيْمَانَ بْنِ دَاوُدَ

 

Enes (r.a)'den rivayet olunduğuna göre; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

"Okuyup üflemekle tedavi etme (nin), göz değmesinin, (zehirli böceklerin sokmasıyla meydana gelen) zehirlenmenin ve kanamanın dışında (bu hastalıklardaki kadar tesiri) yoktur. (Okuyup üfleme kanamayı) keser."

 

(Ebû Dâvûd dedi ki: Bu hadisi bana rivayet eden iki raviden biri olan) el-Abbas, (metinde geçen) göz değmesini rivayet etmedi. (Benim naklettiğim) bu (hadisteki sözler) Süleyman b. Davud'un (bana riva­yet ettiği hadisin sözleridir.

 

 

İzah:

Buharî, tıb; Müslim, iman, selâm; Tirmizî, tıb; İbn Mâce, tıb; Ahmed b. Hanbel, I, 271, III, 118, 119, 127, 486, IV, 436, 438, 446.

 

3885 numaralı hadis-i şerifin şerhinde açıkladığımız gibi, bu hadisler Hz. Nebi'in okuyup liflemek suretiyle hasta­ları tedavi etmenin caizliğine delâlet etmektedir. Ancak bu cevaz; okunacak duaların içerisinde manası anlaşılmayan veya söyleyeni şirke düşüren ve di­nî esaslara aykırı olan sözlerin bulunmamasına bağlıdır.

 

Kurtubî'nin açıklamasına göre; okunup üflemekle yapılan tedavi üç çeşittir:

 

1- Allah'ın kelâmını ve isimlerini okumak suretiyle yapılan tedaviler. Bunlar meşrudur.

 

2- Hz. Nebi tarafından şifa niyetiyle okunan âyet ve dualarla yapılan tedaviler.Bunları yapmak müstehaptır.

 

3- Anlamı bilinmeyen, küfür ve şirk ifade etmeleri ihtimali bulunan sözleri okuyup üflemek suretiyle yapılan tedaviler. Bunlardan kaçınmak farzdır.

 

Kendilerine saygı duyulan melek, arş, kurs? gibi mukaddes varlıkların isimlerini okuyarak tedavi yapmakta bir sakınca bulunmamakla beraber, için­de Allah'a sığınmak ve iltica etmek bulunmadığı için yapılmaması daha iyidir.[Mevâhib-i Ledünniye Tercümesi, II, 288.]

 

3887 numaralı hadis-i şerifte geçen "nemle" sözlükte karınca manasına gelir. Ancak burada insanın özellikle yan taraflarında çıkan çıbanlar anlamında kullanılmıştır. Bu çıbanlar okunup üflenince Allah'ın izni ile kay­bolurlar.

 

Bu dua cahiliye döneminde arap kadınları tarafından bilinen ve hasta­lıklarında tedavisi için okunan bir takım sözlerden ibaretmiş. Aslında bir geline hitaben söylenmiş bu sözler, "Sen düğüne derneğe gidebilirsin, kına yakına­bilirsin. Ama kocana karşı gelemezsin" anlamına gelen sözlerden oluş­maktadır.

 

Rasûl-i Zîşan Efendimiz Şifâ (r.anha)'ya, "Sen bu sözleri Hafsa'ya öğret" demekle bu sözlerin fevkalâde faydalı ve makbul sözler olduğunu söy­lemek istemiş değildir. Hz. Nebi'in maksadı, bu sözlerin içinde geçen "kocana karşı gelemezsin" anlamındaki sözcüklerin Hz. Hafsa'ya hatırla­tılması idi. Çünkü, "Nebi eşlerinden birine gizli bir söz söylemişti, fakat eşi o sözü (saklamayıp başkasına) haber verdi"[Tahrim 3] âyet-i kerimesinde açık­landığı üzere Hafsa, Hz. Nebi'in kendisine verdiği bir sırrı ifşa etmiş­ti. Hz. Nebi karınca duasındaki çok meşhur olan bu sözü Hz. Hafsa'­ya hatırlatarak ona tarizde bulunmak istemişti.

 

Hadis sarihlerinin dediği gibi, hadis-i şerifte geçen "yazı yazmayı öğ­rettiğin gibi" anlamındaki sözler, kadınlara okuma yazma öğretmenin caiz olduğuna delâlet etmektedir.

 

Nitekim şu hadis-i şerif de buna delâlet ediyor:

 

"Ben Hz. Âişe (r.anha)'nın himayesinde idim. Ona her şehirden insan­lar gelirdi. Onun yanında benim mevkiim bulunduğundan yaşlılar da sıra ile bana gelirlerdi. Gençler de beni kardeş edinirlerdi ve bana hediye verir­lerdi. Şehirlerden bana mektup yazarlardı. Hz. Âişe'ye derdim ki:

 

Teyzeciğim, bu falanın mektubu ve hediyesidir. Hz. Âişe de bana şöy­le derdi:

 

Kızcağızım, ona cevap ver ve ona mukabelede bulun. Eğer sende vere­cek mükâfat (hediye) yoksa ben sana veririm.

 

Talha kızı demiştir ki: Hz. Âişe bana (hediyelik) verirdi."[Ahlâk Hadisleri, II, 482-483.]

 

Her ne kadar bazıları "onlara yazı öğretmeyiniz"[Râmuzu'l-I hadis, III, 480.] mealinde bir mev­kuf hadis rivayet etmişlerse de, bu hadisin senedinde hadis uydurmada meş­hur Muhammed b. İbrahim eş-Şâmî isimli bir ravi bulunduğundan muhak­kik âlimler bu hadisin aslı olmadığını söylemişlerdir. Özellikle Ebu't-Tayyib Şemsü'1-Hak el-Azîmâbâdî, Avnü'l-Ma'bûd isimli eserinde sözü geçen ha­disin asılsızlığını isbat etmiş ve kadınlara yazı öğretmenin cevazını ve lüzu­munu ispatlayan özel bir risale de hazırladığını ifade etmiştir.

 

3888 numaralı hadis-i şerifte anlatılan hâdise ise daha önce 3880 numa­ralı hadis-i şerifte anlatılan göz değmesi ile ilgili hadisedir.

 

Bu hâdise İmam Mâlik'in bir rivayetinde şöyle anlatılıyor:

 

"Babam Sehl b. Huneyf, Harrâr'da gusl yaptı. Üzerindeki cübbeİerini çıkarmıştı. Âmir b. Rabîa da bakıyordu. Sehl cildi güzel, beyaz bir adamdı.

 

Âmir b. Rabîa ona; "Bakirelerin cildi bile bugünkü gördüğüm gibi değildi" deyince sehl olduğu yere yıkıldı, elem ve acılan şiddetlendi. Rasû-lullah (s.a.v.)'a: "Sehl rahatsızlandı, seninle gidemeyecek" dediler. Bunun üzerine Rasûluilah (s.a.v.) Sehl'in yanına gelince, Sehl ona Âmir'in kendisine bakışım ve dediklerini anlattı. Rasûluilah (s.a.v.) da (Âmir'e hitaben):

 

"Sizden biri kardeşini neden öldürüyor? Allah mübarek kılsın, deme­liydin. Göz değmesi vakidir. Onun için (yani Sehl için) abdest al" dedi. Âmir de onun (iyileşmesi) için abdest alınca Sehl Rasûluilah (s.a.v.) ile beraber gitti. Hiçbir şikâyeti kalmadı ve rahatladı."[Buharî, tıb; Muvalta, ayn; İbn Mâce, tıb]

 

Bütün bunlar gösteriyor ki, göz değmesi olayı gerçekten vardır. Göz değ­mesi, zehirli böcek sokması, kanama gibi rahatsızlıklarda duanın tedavi edi­ci tesiri diğer hastalıklardaki tesirinden daha çok ve çabuktur. 3888 ve 3889 numaralı hadis-i şeriflerden anlaşılan budur.

 

Gözdeki bu tesiri yaratan Allah olduğuna göre, O'nun ve Rasûlü'nün öğrettiği dualarla bu hastalığı tedavi etmenin mümkün olacağını kabul et­mek son derece makuldür. Bunu akıl sahibi her insanın kabul etmesi gerekir.